aSaßiyiZ  
 
  Dine DewaM 15.03.2025 04:43 (UTC)
   
 

3 soru ve 3 muhteşem cevap Cevap
.Genç bir delikanlı senelerce yurt dışında okuduktan
sonra vatanına
ateist
olarak geri döner. Üç sorusuna hiç kimse cevap
veremediğinden dolayı
canı
gayet sıkıntılıdır. Ebeveyni oğullarına yardım etmek
niyetiyle büyük
ilim
sahibi olan köyün hocasına götürürler. Hoca ve
delikanlının arasında
geçen dialog şöyle devam eder.
Delikanlı: Kimsin sen? Sorularıma cevap verebilecek
misin?
Hoca: Allah ın bir kuluyum ve Onun izniyle sorularına
cevap
verebileceğim.
Delikanlı: Emin misin? Profesörler bile cevap veremedi
bana.
Hoca: Allah ın izniyle cevap vermeye çalışırım
Delikanlı: 3 sorum var
1. Allah yaşıyor mu? öyle ise, şeklini bana göster
2. Takdir (kader) nedir?
3. Eğer şeytan ateşten yaratıldıysa neden cehenneme
yollanıyor,
cehennemde
ateş dolu değil mi? Ateş ateşi nasıl yaksın. Tanrı
bunu düşünemedi mi?

Bu arada, aniden bizim hocamız delikanlının başı
üzerinde bir saksı
kırar.
Delikanlı canı yana yana sorar; Neden sinirlendin ki?
Hoca: Sinirlenmedim. Bu benim üç soruna bir cevabım
der.
Delikanlı: Hiç birşey anlamadım.
Hoca: Nasıl hissetin kendini saksıyı başında kırınca
Delikanlı: Tabii ki, fena bir acı hissettim.
Hoca: Yani, acının varlığına inanıyor musun?
Delikanlı: Evet
Hoca: Bana bu acının şeklini göster ozaman!
Delikanlı: Gösteremem.
Hoca: Bu benim ilk cevabım. Herkes Allah ın varlığını
hisseder ama
Allah ı
göremez.
Hoca: Dün gece rüyanda benim başında saksı kırdığımı
gördün mü?
Delikanlı: Hayır.
Hoca: Bugün böyle birşey ile karşılaşacağını hiç
düşündün mü? aklından
geçti
mi?
Delikanlı: Hayır
Hoca: Bu işte takdir dir (kader)
Hoca: Biz neyden yaratıldık? topraktan yaratılmış
değil miyiz?
Delikanlı: Evet böyle denir.
Hoca: E o zaman ? Saksıda topraktan yapılmadı mı?
Allah isterse ateşten
yaratılan şeytanı ateşin içinde
cezalandıramaz mı?





Peygamberimizin En Çok sevdiği Meyve:


Efendimiz (S.A.V) kavunu çok sever ve ondan şöyle söz ederdi: "O yemektir, o şerbettir, o çövendir, o reyhandır, o iç organları temizler."

Hz. Muhammed (S.A.V), "iç organları temizler" derken daha yüzyıllar öncesinde kavunun kanı temizleyici özelliğini anlatmış. Günümüzde Avrupa ve Amerika'da doktorlar tarafından yararları tescil edilen kavunun en önemli özelliği kandaki zehirli maddeleri atması.

Kavunu, İbni Sina ve Davudi Antaki gibi eski hekimler de övmüş ve faydalarını eserlerinde anlatmışlar. Kavunun yüzde doksanbeşini su oluşturur. A, B 1, C vitaminleri, meyve şekeri, selüloz, azotlu ve yağlı maddeler de var. Kavun gerek erkeğin, gerek kadının cildini tazeler, ona canlılık ve güzellik kazandırır. İsmi estetik tarihine geçen ünlü güzellerin ve artistlerin pek çoğu ciltlerindeki gerginlik ve tazeliği kavuna borçlu olduklarını söylerler.

NASIL ALACAKSINIZ?

1. İyi kavun ağır olur. Elinizde okkalayın, ağır olanı alın.

2. Yuvarlak, san kavunun sapı, çektiğiniz zaman kolay kopuyorsa iyi kavundur.

3. Kavun Kırkağaç kavunu ise dibinin sarıya çalması gerekir.

4. Bir kavun ne kadar yumuşaksa içi o kadar da asitleşmiş demektir. Kavunun yumuşağına yanaşmayın.

5. Turfanda kavunlar lezzetsizdir. Kavunu, sezonun başlangıcından bir ay sonra yiyin ancak o zaman lezzet kazanır.

NASIL YİYECEKSİNİZ?

Kavunu genellikle yemeklerden sonra yemek gibi bir alışkanlığımız var. Fakat bu doğru bilinen yanlışlardan biri. Kavunu yemeklerden önce yiyin.

YARARLARI

Kanı zehirlerden temizler.

İştah açar,

Bağırsakları yumuşak tutar,

Sinirleri yatıştırır ve rahat bir uyku sağlar,

Böbreklerdeki kum ve taşların dökülmesine yardım eder,

Romatizma ağrılarını hafifletir,

Hafif yanıkları iyileştirir,

Göz nezlesini önler. Bağırsaklarında ülser ya da iltihap olanlarla, şeker hastaları ve yüksek tansiyonu olanlar yememelidir.




TevafukMu TesaDüfMü??



Dilimizde kullandığımız birçok kelime vardır ki mânasını kesinlikle bildiğimizden kullanıyoruz değiliz. Kimi kelimeleri aslında ifade ettiği mânanın aksine bir niyetle kullanmaktayız. Sözünü edeceğimiz (tesadüf) kelimesi de bunlardan biridir.

Tesadüfte şuursuzluk, hesapsızlık ve başıboşluk vardır. “şu hâdise tesadüfen şöyle oldu, bu hâdise tesadüfen böyle oldu” gibi… Bunu söyleyen zâta sorsanız:

- Siz kâinatta başıboşluk olduğunu kabûl edebiliyor musunuz? Hâdiseler, vak’alar başıboşluktan mı zuhur ediyor, yoksa hepsinde ince bir hikmet, kesin bir maksat mı vardır? Muhatabımız hemen diyecektir ki:

- Asla, kâinatta başıboşluk yoktur. Her hâdisenin altında bilmediğimiz nice hikmet ve maslahatlar vardır.

- Öyle ise hikmetsizlik ve başıboşluk mânasına gelen tesadüfü neden kullanıyorsunuz?

- Canım, ne bileyim herkes kullanıyor, ben de kullanıyorum. Alışmışız bir defa… Bir âyeti kerîme bizlere ışık tutuyor: “Denizde, karada ne cereyan ediyorsa, Allah’ın ilmi dâhilinde cereyan ediyor. Bir yaprak düşmez ki Allah’ın ilmi dâhilinde olmasın!.” [Enam 59]  Anlaşılan, tesadüfî sandığımız kâinat hâdiselerinin hiçbirinde tesadüf yoktur. Bir yaprağın düşüşünde dahi.

- Ya ne vardır?

- Tevafuk.. Muvafık olmak, münasip düşerek cereyan etmek, bir ilâhî maksat, bir ilâhî hikmet için cereyan etmiş olmak… Bunun içindir ki kelimeleri yanlış mânada kullanmak istemeyenler tesadüfü terk eder, tevafuku tercih ederler.

- Tevafuken böyle oldu, tevafuken şöyle cereyan etti, diyerek her hâdisenin altında bir ilâhî hikmet, Rabbanî maksat ararlar. Yaratandan alâkasını kesmek gibi bir dalgınlığa düşmezler.



Hzİbrahimve 100 Yasındaki İhTiyaR





Hz İbrahim as ve 100 Yaşındaki İhtiyar

Hazreti İbrahim Aleyhisselam, belki azığı kalmayan biri gelir düşüncesiyle yemeğini her zaman geciktirirdi Fakat mübarek huylu peygamberin misafirhanesinde, hafta boyunca hiç kimse uğramamıştı O buna dayanamıyor, üzülüyordu


Bir gün evinden çıktı, her tarafa baktı, çevreye göz gezdirdi bu sırada yaylada yapayalnız, beli bukuk, sacı başı ihtiyarlığın karıyla ağarmış birini gördü Gönül alıcı bir tavırla ona seslendi "Merhaba" dedi sonra da bütün cömert insanlarda adet olduğu şekilde misafirhanesine davet etti


"Ey Mübarek ihtiyar! Buyur gel, bir lutufta bulun da yemeğimizi yiyelim" dedi

Bunu işiten ihtiyar:

"Peki dediğin gibi olsun, gidelim" diyerek, onunla birlikte yürüdü Zaten o da, Peygamberin bu mübarek adetini duymuştu


Ibrahim peygamberin misafirhanesindeki hizmetkarlar koşuşarak, artık yürümekte bile güçlük çeken bu ihtiyar adama büyük iltifat edip yer gösterdiler Peygamber işaret edince sofralar kuruldu ve herkes onun çevresinde toplandı


"Allah'ın adıyla" denilip, besmele cekilerek hep birlikte yemeğe başlandi Fakat kimse ihtiyarin, Allah'ın adını andığını yada buna benzer bir şey söylediğini duymadı Peygamberin bu ise cok cani sıkıldı


"A zavallı ihtiyar, ben yaşlılardaki kulluğu ve samimiyeti sende goremiyorum Nimeti yiyecegin zaman onu verenin adını anmak şart degil midir?"

bu sözü işiten ihtiyar şöyle cevap verdi:

"Ama ben bir Atesperestim! Pirimden işitmediğim bir yolda gidemem

Hz İbrahim Aleyhisselam anladi ki, bu perişan ihtiyar ateşe tapan bir putperesttir Onun, Allah'in dinine yabancı olduğunu görüp çok üzülen Peygamber, ihtiyarı paylayarak sofradan kaldırdı ve kapısından kovdu


Biraz sonra Peygamber, gayptan gelen bir sesle irkildi Yuce Allah, kendisini şiddetle kınıyordu:


"Ya Halil, ben bu ihtiyara yüz yıldır rızk ve hayat veriyorum Sen ise ona bir öğün bile sabredemedin O ateşe secde ediyor diye , sen neden cömertliğinden vazgeçiyorsun, neden keremden elini cekiyorsun?"


İbrahim Peygamber bu uyarıyı alır almaz, hemen yaşlı adamın ardından yetişti ve kendisinden özür diledi Ihtiyar ateşperest kendisinden bu davranışının sebebini sorunca da olup biteni anlatti Bunun üzerine yaşlı adam gafletten uyanıverdi


"Düşmanı için dostunu azarlayan bir Allah ne kadar büyüktür!" diyerek imana geldi

 
 
 

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
Bugün 33 ziyaretçi (59 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol